23 Aralık 1888 - Ağır depresyon geçiren Vincent Van Gogh kendi kulağını kesti.

Ne kadar çok önem addettiğimiz insan var. Düşünceleriyle, yaptıklarıyla tarihe yön vermiş, bir yazdığıyla binlercesini etkilemiş. Akıl alır gibi değil aslında. Ben hep bu gibi insanları düşünürken, vay be ne rahat bir yaşam sürmüştür, baksana bu yaptığıyla şu ilki gerçekleştirmiş, diğer bir başka yazısıyla başka bir ilki gerçekleştirmekle kalmamış devamında yapılan işleri de etkilemiş, diye düşünürdüm. Lakin… Tabi bu isimler toplum kafasında ben de buluş yapayım ben de bir şeyler gerçekleştireyim veyahut ben de el üstünde tutulayım hissiyatı oluşturuyor. Ancak araştırıp görüyorsun ki bu insanlar aslında kimsesiz, parasız, evsiz-barksız halde ölmüşler ve birçoğu neredeyse yaşarken ün yapmamış. Aslında olaya diğer taraftan baktığımızda bu insanların belki de tutunacak hiçbir dalı olmadığı için bu işleri yaptıkları görülür.

Yalnızlık insan çoğu zaman kafasını çalıştırır. Kafasını çok çalıştıran bir insan da normalliğini kaybeder. Kimisi bu anormalliği, içinin sıkıntısını adam öldürerek dışa vurur, kimisi sanat yapar ve tarih yazar. İşte çizgi bu kadar ince. Aslında önemli olan kişinin olayları nasıl algıladığı. Ayrıca rahat olup, gününü sefa içinde geçiren kişilerden pek bu bahsettiğimiz üreticiler çıkmaz. Çünkü kişi mecbur kalır düşünmeye, işlev yapmaya.. Yaşamak, para kazanmak için hareket etmeye mecburdur. Hepimiz duymuşuzdur, ısınmak için tablolarını yakan ressamı, para kazanmak, kumar borcunu ödemek için hikaye-roman yazan yazarı.. Toplum sana göre değilse topluma bu şekilde adapte olmaya çalışmıştır bu kişiler. Aslında hastalıklarını yasallaştırmışlar. Bugün yukarıda bahsettiğimiz isimlerin en görkemlilerinden olan ancak bunalımının dışa vurumunu eserine ve sonra kendine yönlendiren bir adamdan bahsedeceğiz: Van Gogh

Her dâhinin çocukken derslerinin iyi olmadığı hikayesi Van Gogh’la da birebir örtüşmektedir. Henüz on iki yaşındayken algılamasında ve bu yolla anlamasında sorun olduğu için okuldan alınır. Babası onu okuldan aldıktan sonra resim satış memurluğuna getirir. Van Gogh’un ilk defa resimle tanışması da bu şekilde olur. Bu işi sırasında ilk bunalımıyla da tanışacaktır. Londra’da kiracı olarak oturduğu evin kızı Ursula’ya evlenme teklifi eder. Ancak Ursula’nın bu teklifi reddetmesiyle büyük bir bunalıma girer ve uzun süre kendisini toparlayamaz.

Bu toparlayamamanın devamında iş yerinde tartışmalar yaşar ve en sonunda buradan ayrılır. Avarelik döneminde memleket memleket gezer. Resimle uğraşmaya, sergilere gitmeye başlar. Öğretmenlik yapar, kitap satar. Dini eğitim alır ve madenlerde papazlık yapmaya başlar. Borinage madenlerindeki işçilere yardım etmek için uğraşır, mücadele eder. Ancak parası yoktur ve kendisine dikkat etmemesi neticesinde hastalanır. Üstü başı berbat halde çevredekilerin sadakasıyla geçinir.

Bakımsız ve yardımsever haliyle madenciler onu bir kurtarıcı gibi görürler. Onun bu çaresiz ancak yardımsever durumu deli ve dahi damgası yemesine sebep olur. Aslında haksız da sayılmazlar. Bir çoğumuzun sadece ‘ah yazık!’ diyip geçiştireceğimiz şeylerle oturup mücadele etmiştir. Artık sefaletten, hastalıktan ve açlıktan ölmek üzereyken kardeşi Theo onun bulur ve götürür. Theo onu kurtarır kurtarmasına ancak Gogh psikolojik olarak gördüklerinin etkisiyle bitmiş haldedir. Papaz olarak başlayan maden sürecinin sonunda Tanrı inancını kaybeder. Zamanla fiziksel yaraları düzelse de ruhani acıları çok derindir ve asla düzelmez.

Devam eden süreçte çeşitli kadınlarla beraber olur. Hayat kadınlarıyla bile beraber olduğu bu dönem onun hoyratlık ve boş vermişlik dönemidir. Ressamlarla tanışır, eğitim alır. İlk ciddi eserlerini verir. Kadınlara aşık olur, evlenme teklifleri eder, reddedilir. Evlenmek istediği hayat kadınının ailesinin izin vermemesiyle kadın intihara teşebbüs eder. Bu olay Gogh’un hayatını büsbütün altüst eder. Hayatının bu döneminde tamamen kardeşi Theo’ya emanettir.

Arles kasabasına taşınmaları onun için yeni bir sürecin başlangıcıdır. Bu kasabanın havası, suyu öyle iyi gelir ki burada yaşadığı süre boyunca tam 200 eser üretecektir. Resmi öyle sever ki boya ile yatıp kalkmaya başlar. Bu yatıp kalkma paranoya seviyesine ulaşır. Öyle ki Gogh ara ara boya yer, yemeklerine renk versin diye boya katar. Yaz sıcağında tarlalarında çalışmak iyiden iyice zayıf olan bünyesini yorar ve hırpalar. Tarih 23 Aralık 1888’i gösterdiğinde gece vakti yolunu kesen Gauguin zaten yıpranmış olan Van Gogh’un sinirlerini tabiri çaizse parçalar. Gözü dönen Van Gogh, Gauguin’in gırtlağını usturayla kesmeye kalkar ancak Gaugu’in bundan kurtulur. Hırsını alamayan Van Gogh kulağını keser ve şehrin genelevinde tanıdığı bir kıza götürüp verir.

Bu olay aslında Van Gogh’un o anki sinirine bir tepki değildir. Bu tepki okuldan alan babasınadır, bu tepki Ursula’yadır. Bu tepki madencilere verdiği mücadeleyedir. Bu tepki evlenmelerine izin vermeyen kadının ailesine bir tepkidir. Bu tepki Tanrı’yadır!

Akıl hastanesine yatılır Van Gogh. Kardeşi onun kulağını tedavi ettirdiği gibi ruhunu da tedavi ettirmek ister. Van Gogh akıl hastanesinde halüsinasyonlar görmeye başlar. Tedavisinin devam ettiği bir noktada Arles’e götürülmek ister. Bu isteği yerine getirilir ve bulunduğu hastaneden Saint-Remy akıl hastanesine sevk edilir.

890’da, Mercure de France Dergisinde, hakkında yazılan ilk yazı yayınlanır.Kırmızı Üzüm Bağı adlı tablosu da, hayatta iken satılan ilk ve son tablosu olur. Dikkatinizi çekerim ilk ve tek! Van Gogh hastaneden çıkıp Paris’e, Theo’nun evine gider. 1890 yılının 27 Temmuz günü, Auvers’te, tarlalarda resim yaparken, daha önce tedarik ettiği tabancasını çeker, göğsü ile karnı arasına ateş eder. Kardeşi Theo yetişir, onu hastaneye götürür ancak 2 gün sonra vefat eder.

Vefat ettiğinde henüz 37 yaşındadır. 37 yıla birkaç ömür birden sığdırmayı başarmıştır. Ölümünden tam 10 yıl sonra üne kavuşur. Paris Bağımsız Sanatçılar sergisinde eserleri dikkat çeker ve günümüze kadar katlanarak gelir. Onun resme yaptığı katkısını, resmin seyrindeki öneminden bahsetmek haddimize değildir ancak tek bir insanın 37 yılına sığdırdıkları, 37 yılın günümüze etkileri gerçekten inanılmaz.

Evrene izini bırakırken kendinden harcamak değil de nedir bu.

 

YAZAR:Mustafa MOTUĞAN

Yorumlar

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yazın

Teşekkürler! Yorumunuz kısa bir süre sonra yayınlanacaktır.