Patrona Halil İsyanı

İlerleyen dönemde Lale Devri adı verilen ve 1718-1730 yılları arasında geçen dönemin bitişi olarak kabul edilen isyandır. Dönemin padişahı III. Ahmet, sadrazamı ise Nevşehirli Damat İbrahim Paşa’dır. 

1718’de Avusturya ile yapılan savaşı bitiren Pasarofça Antlaşması imzalanmış ve Osmanlı Devleti savaşsız bir döneme girmişti. Bu dönem boyunca Batı’ya yönelik ıslahatlar yapıldı ve idareciler halkın sefalet içinde yaşamalarını göz ardı edip zevkleri için lüks harcamalar yapmaktan kaçınmadı. Yapılan bazı ıslahatlar devlet adamlarını rahatsız etmekteydi çünkü yetkilerinin kısıtlanacağını ve eskisi kadar söz sahibi olamayacaklarını düşünüyorlardı. Bununla birlikte yıllar ilerledikçe sosyal ve kültürel alanlarda yapılan ıslahatları askeri alanda yapılacak yeniliklerin takip edeceği anlaşıldığında Yeniçeri Ocağı’nda homurdanmalar başladı. Bunu fırsat bilen ıslahat karşıtı devlet adamları askeri Sadrazam İbrahim Paşa aleyhinde kışkırtmaya başladı. İsyan fitilini ateşleyen bahane ise İran Seferi’nden gelen haberler oldu. Önceleri Osmanlı’nın lehine giden savaşta rüzgar yön değiştirmiş ve bozgun haberleri gelmeye başlamıştı. İsyan yanlısı devlet adamları askeri yenilgilerle birlikte harekete geçmeye karar verdiler ve görevi Patrona lakaplı, adı birçok olaya karışmış, iki kere idamdan kurtulmuş, esnaflık yaptığı söylenen eski bir asker olan Arnavut Halil’e verdiler. Halil, İstanbul meyhanelerinin müdavimi olduğundan isyancı toplaması zor olmadı. Muslu Beşe, Emir Ali, Ali Usta, Karayılan, Çınar Ahmed, Erzurumlu Mehmed, Küçük Muslu, Kutucu Halil, Gavur Ali, Ciğerci Ramazan gibi isimleri zorba olarak tanınmış asileri etrafına toplayarak isyanın beyin takımını oluşturdu. 

İsyancılar hazırlıklarını yaparken durumdan habersiz Sultan III. Ahmet ise yeni İran Seferi’ne bizzat komuta etmeye karar vermiş ve Üsküdar’a geçmişti. Bunu fırsat bilen ayaklanmacılar 28 Eylül günü bayrak açıp esnaf ve halkı yanlarında durmaya çağırdı. Kapalıçarşı, Etmeydanı ve Üsküdar olmak üzere üç koldan harekete geçtiler. Yeniçeri Ağası Hasan Paşa müdahale etmeye çalıştıysa da Patrona Halil’in başlarında olduğu bir grup isyancıya karşı başarısız oldu ve saraya çekilmek durumunda kaldı. Bu sırada isyan haberi Sultan’a ulaştı ve İstanbul’a geri döndü. İsyancılar ise bir yandan hapishaneleri basarak yanlarına çektikleri mahkumlarla bir yandan da kendilerine katılan yeniçerilerle birlikte hem sayı hem silah olarak korkutucu noktalara ulaşmaya başladılar.  

29 Eylül’de İstanbul’un kontrolü isyancıların eline geçti. İsyancılar artık listelerindeki isimlerin infazına başladılar. Durumun hızla kötüleşmesi üzerine Sultan III. Ahmed bir elçi göndererek görüşmek istediğini iletti. Patrona Halil bu isteğe karşılık içlerinde Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa, Şeyhülislam Abdullah Efendi, Sadaret Kethüdası Mehmed Paşa, Kaptan-ı Derya ve İstanbul Kaymakamı Mustafa Paşa ve 37 kişinin olduğu bir liste vererek idamlarını istedi. Sultan bu listeyi görünce çareyi görevlerinden azletmeyi ve payitahttan sürmeyi önermekte buldu. Yeni Sadrazam Silahtar Mehmet Ağa olarak ilan edildi ve ulema kararı ile Şeyhülislam’ın katlinin dinen caiz olmadığı için idam edilemeyeceğini söyledi. Şeyhülislam konusunda aldıkları cevabı makul bulan isyancılar diğer isimlerin idamından başka seçeneği kabul etmeyeceklerini belirttiler. İsyancıların bu tutumları karşısında Sultan çareyi Sancak-ı Şerif’in açılmasını ve herkesin bu çağrıya uymasını emretmekte buldu. Ancak beklediği desteği bulamadı. Çıkan az sayıdaki destekçi de isyancılar tarafından bertaraf edildi. 

30 Eylül günü Topkapı Sarayı’nda yapılan görüşmelerin ardından idam kararı çıktı. Ulemanın da fetvasıyla birlikte Nevşehirli Damat İbrahim Paşa ve damatları Mustafa Paşa ve Mehmed Paşa boğdurulmak suretiyle idam edildiler ve cesetleri bir öküz arabasının üstünde isyancılara gönderildi. Cesetleri İstanbul sokaklarında günlerce gezdiren isyancılar daha sonra İbrahim Paşa’nın öldürülmediğini ve cansız yatan üç kişiden birisinin o olmadığını iddia ederek yeniden ayaklanıp Topkapı Sarayı’nın kapısına dayandı. İsyancılara yeniden bir elçi gönderildi. Bütün istekleri kabul edilmesine rağmen isyancılar bu sefer Sultan Ahmed Han’ın tahttan çekilmesini talep ettiler. Ulemanın tavsiyesi ile isyanın bitmesinin başka çaresi olmadığına karar verildi ve Sultan III. Ahmed Han kendisine ve ailesine dokunulmaması sözü karşılığında tahtını yeğeni I. Mahmud’a devredip biat etti. 

İsyancıların hırsı padişah devirmelerine rağmen geçmedi. Önce Mahmud Han’ın tahta çıkış töreninde uygunsuz hal ve hareketleriyle gelenekleri çiğnediler ardından devlet kademesinin en altından en üstüne kadar her makama kendi adamlarının yerleştirilmesi için yeni bir liste verdiler. Bununla birlikte Lale Devri Dönemi’nde yapılan binaları tahrip etmek istediler ve sultanın çabalarına rağmen yakıp yıkmaya başladılar. Sultan Mahmud isyancılardan kurtulmak ve yönetimi eline almak için Patrona Halil isimli elebaşına yüklü miktarda altın ve uzak bir yerin valiliğini teklif etti ancak olumsuz cevap aldı. Bu noktadan sonra çareyi isyancılar içerisinde öne çıkan isimleri bu teklifle yanına çekmekte buldu ve bazı isimlerde de başarılı oldu.

25 Kasım günü Divan-ı Hümayun toplantısı bahanesiyle Patrona Halil ve üst düzey adamları saraya davet edildi. Toplantı gereği silahlarından arındırılmış ve küçük gruplara bölünmüş şekilde içeriye alındılar. Burada yapılan plan doğrultusunda Kaptan-ı Derya Canım Hoca Mehmed Paşa önderliğindeki ekip tarafından yapılan baskınla boğularak idam edildiler. Patrona, erkanı ve muhafızlarının kelleleri ve cesetleri Saray'dan arabalarla çıkarılınca ayaktakımının dağılması uzun sürmedi. İsyanın bastırılmasıyla birlikte İstanbul sıkı bir denetime alındı. Özellikle serseri Arnavut güruh dağıtıldı. Binlerce kişi yakalanıp ya idam edildi ya da Anadolu'ya sürgüne gönderildi. Böylece 25 Kasım'dan hemen sonra Patrona Halil isyanı kalıntıları sona erdirilip I. Mahmud'un gerçek saltanatı başlamış oldu. 

 

Yorumlar

Henüz Yorum Yapılmamış

Yorum Yazın

Teşekkürler! Yorumunuz kısa bir süre sonra yayınlanacaktır.